30 Aralık 2016 Cuma

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-100




Sevgili Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım “Her şeye rağmen yaşamak çok güzel” yazı dizisini100.yazı ile tamamlamaya çalışacağım.
Bu 100. Yazıda okuyuculara Celal ÇELİK’in en çok beğendiğim görüş ve yorumlarını 100 madde halinde sizlere sunmak istiyorum. Bu yazıyı ara sıra okuduğumuzda hayata bakışımız değişecek ve yaptığımız veya yapacağımız işlerde daha dikkatli olmamıza yardımcı olacaktır. Yaşamamızın ne anlama geldiğini daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.



                        İşte hayata dokunan tespitler:

1-Engelli olmak bana Rabbimden bir hediyedir. Hayat Öylede böylede geçecek ve hepimiz öleceğiz.

2- Hiç bir engel, Allah’a kul olmaya engel değildir.

3-Ziyarete bahane gerekmez.

4-Engelli olmak veya sağlıklı olmak elimizde değildir.Sakın alay etmeyiniz.

5-Allah her topluma engelli insanlar göstermiştir ki,gören ve düşünen insanlar ibret alsınlar, kendilerinin düzeltsinler.

6-Namaz kılan insan her türlü haramdan ,günahtan uzak yaşar.

7- Eşine karşı inadı bırak,harama karşı inadı bırakma!

8-Dünyaya bir kez geliyoruz, yani sonsuz azaptan kurtulmak ve sonsuz gençlik ve eğlence olan cennet hayatını kazanmak için sadece bir kez hakkımız var.

9-Ölü bedeni milyon yılda geçse kıpırdayamaz,seni dövemez, konuşamaz, kalbini kırmaz. Ölüden değil asıl diriden korkmak gerek.

10-Allah insanları dünyaya gönderirken herkese bir sermaye vermiştir. Bu sermaye ömür dakikalarıdır.

11- Trilyonlarca gezegenleri yaratan dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette herşeye gücü yeter.

12- Hastalığım hep ilerledi. Artık heran ölüm gelebilir. Kıldığım her namazı son namazım olabilir diye kılıyorum ve dua ediyorum.

13- Bizim ibadet etmemiz ve yardımlaşmamız,rakip kaleye gol atmak demektir.

14- Şimdi komşunun kapısını çalan yok. En entellektüelimiz bile haftada birkaç dizi seyrediyor. Gençler desen internetli,tabletli, ayrı dünyalarda ....

15- Allah’a samimi göz yaşlarıyla edilen dualar ile, Allah başımıza gelmiş ve gelecek bütün sıkıntılardan kurtarır.

16-Sevgi bu kainatın mayasıdır. Bizi birbirimize bağlayan görünmez bağdır.Sevgi olmazsa hayat cehennem olur

17-Uyanık olalım, izleyeceğimiz program doğru seçelim dine, ahlaka, geleneklere aykırı dizi ve filmler izlemeyelim ...

18-Kas hastası Galatasaraylı bir dostum ile birlikte cennette takım çıkartıp stadyumda bir FB-GS maçı oynama hayalimiz var. Ayet ve Hadislere gore bu mümkün...

19-Bin yıldeğil , milyonyıl değil, Son suza kadar bir gençlik, zevk ve eğlence diyarı olan cenneti, insane nasıl kaçırır, aklım almıyor.

20-Yaz tatili için plan üstüne plan yapan insanlar, ölüm sonrası ebedi hayatlarını düşünmüyorlar.

21-Allah başımıza gelen sıkıntı, bela, kaza, hastalık gibi hiçbir olayı hikmetsiz yaratmaz. Hikmet demek, gizli manevi sebep demektir.

22-Ölüm,... insanlık tarihi başladığından beri değişmeyen ve değişmeyecek tek gerçek.

23- Keşke sağlıklı olsam, büyük birc amide alnımı secdeye koyabilsem…

24-Namazsız yıllarıma acıyorum. Namaz kalbime öyle huzur veriyor ki, namaz kılarken Allah’ın büyüklüğünü ve engin merhametini düşünüyorum.

25- Allah’ım dünyayı kendi etrafında basket topu gibi çeviriyorsun. Üstelik motorsuz ve elektriksiz.

26- Affet rabbim senin affın merhametin boldur. Sen kovarsan başka gidecek kapı yok deyip, bu düşüncelerle gözyaşımı tutamıyorum.

27-Allah’ın öyle büyük bir izzet ve azameti var ki, güneşten, aydan ta en küçük mahluka kadar zerrece taviz vermeden büyük bir itaatle vazifelerine devam ediyorlar.

28-En zayıf, en aciz mahluka en iyi rızkın verilmesi -bebekler ve elma kurtlarıgibi- O’nun kerem sahibi olduğunu gösterir.

29- Evet bu dünyada imtihandayız. Ve bu dünyada kazandığımız sevap ve günahlarımızın karşılığını bulacağı bir alemin mutlaka olması lazım.

30-Sevgi bir gıdadır. Aynen yemek gibi... Nasıl ki yemek yemeyen çocuk büyüyemezse, yeterince sevgi gıdasını almayan insanlarda ruhen büyümezler. Sevginin tartısı fedakarlıktır.Fedakarlık yapmayanların sevgisine inanılmaz.

31-Ben bir telefon santralinin kartını 40 santimetrekarelik geniş alana, üç ayda sığdıramazken, Allah dünyadaki katrilyonlarca arının beynindeki kartı, milimetrekarenin onda biri yere nasıl sığdırıyor ve kimbilir kaç katlı?

32- Huzur ve mutluluk çaresiz bir insana çare olmaktır.

33- Ay sonunda elektrik, su ve doğalgaz faturasını ödemezsek hemen kesiyorlar. Değil mi? İşte beş vakit namaz ile saymaktan aciz olduğumuz nimetlerin günlük faturasını ödemiş oluyoruz.

34-Allah dünyayı güneşle lamba gibi aydınlatıyor, ısıtıyor. Şairin dediği gibi hava bedava, su bedava değil... Namazı kılmazsak ahirete borçlu gideriz.

35-Cennet Allah’ın ahirete borçsuz gelen sevdiği kullarına bir ikramıdır, lütfudur.

36- Allah insanları, yaşlanınca hayatı tersine döndürüyor, çocukluğu gibi güçsüz, yine bebek gibi bakıma muhtaç, dişsiz yaptığını anlatıyor.Onun için bu fani dünyaya bağlanmayalım, aklımızı çalıştıralım. 

37-Günümüzde gençlerimizin en büyük problemi örnek alacağı şahsiyetlerin olmaması... Gençlerimizin çoğu futbolculara, dizi oyuncularına hayranlık besliyorlar.

38- İstanbul iki şeyle fethedildi. Birincisi, Fatih Sultan Mehmet çağın en son teknojisiyle orduyu donattı ve ikincisi toplumdaki hemen herkesin gözyaşıyla dualarıyla... Fatih Sultan Mehmet geceleri planlar hazırlarken, Akşemseddin gibi çok alimler sabaha kadar namaz ve gözyaşıyla Allah'a yalvarıyorlardı. Evet İstanbul maddi ve manevi güçle fethedildi. 

39- Şeytan şunu vesvese ederdi: Seni işten atarlar, aç kalırsın...

40-Param çok diye güvenme... Ağaca yaslanma çürür, insana güvenme ölür...

41-Çok istediğimiz şey olmuyorsa bir hayır vardır. Bu hastalık benim için ceza değil, cenneti kazandıracak bir sabır imtihanıdır. Sabretmeyi bu hastalıkla öğrendim. Allah sabredenlerle beraberdir, ayeti ışığım oldu.

42- Bu imtihan dünyasında, hastalıklarda, kazalarda, zenginlikte, şöhrette, güzellikte, mutlulukta, makamda, fakirlikte, açlıkta, sevinçte, beden sağlığımızda her şey geçicidir...

43-Aklın gıdası ilim, mantık, bilim ve fenlerdir. Kalbin gıdası ise sahibini bulmak onu tanımaktır; tesbihtir, namazdır, duadır, ibadettir. Biri eksik oldu mu, insan da eksik olur.

44- İnsanın kalbi vahiy kaynağından beslenmiyorsa gerçeği bulamaz. Akıl, vicdanın emrindedir. Bu yüzden, Allah insanların aklını doğru kullanmaları için kutsal kitapları indirmiştir.

45- Madenciler karanlıkta başlarındaki ışıkla önlerini görüyorlar. İnsan da şu karanlık dünyada Kuran’ın nuruyla bakarsa ileriyi görebilir. Aklımızın ışığı Kuran’dır.

46- Ölümü düşünmek ibadettir. Dünyanın geçiciliğini hatırlatıp tefekkür sevabı kazandırır.

47- Benim namazlarımın ardından ettiğim birinci duam şudur: “Allah’ım anneme ve babama sağlıklı, hayırlı uzun ömür ver, beni onlardan başka bir sebebe muhtaç etme. Allah’ım bana yaşamında, ölümünde hayırlısını ver.

48- Düşünün, Çanakkale’desiniz. Empati yapın, kendinizi onların yerine koyun. Karşınızda yüz kişi tüfeklerini sana doğrutlmuş, öleceğini bile bile üstlerine koşuyorsun... Yapabilir misiniz?
49-Lütfen daha ölmedik. Şeytana karşı uyanık olalım. Katrilyonlarca yıllık sonsuz gençlik ve zevk yurdu cennet hayatımızı riske atmayalım.

50-Allah samimi tövbe ile her günahı affeder. Eğer henüz namaza başlamadıysak haydi namaza başlayalım…

51- Bugün bir savaş çıksa hepbirden cepheye koşarız. Dinimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız bir, köyümüz bir, camimiz bir, okulumuz, işyerimiz, milli takımımız bir, aynı trafikteyiz...

52- Kabe yıkmaktan beterdir mümin kalbini kırmak, değer mi Allah aşkına?

53- Cennetin binlerce güzelliği, bir anlık zevk için kaybetilmektedir. 

54- Heves ve zengin olma hayaliyle hislerine mağlup olan insan; Cennetteki köşkleri bildiği halde heves ve vehmine kapılıp rüşvet alıyor.

55- Allah ramazanda müslümanları bir ay kampa alıyor. Nefis ancak açlıkla terbiye olur.

56- Peki mağlup olduk günah işledik. Ne yapacağız, battı balık yan gider, deyip günaha devam mı edeceğiz? Asla! Düştüğümüz yerden kalkıp üstümüzü silkeleyeceğiz ve yola devam edeceğiz.Yani tövbe edeceğiz.

57-Çocukluğumdan beri İsrail, Filistin, Gazze ile ilgili binlerce haber izledim. Yıllardır televizyonlarda binlerce masum çocuğun ölüm haberlerine artık alıştık ve normalleşti ve maç izler gibi izleyip, ertesi gün unutuyoruz.

58- Engelli veya sağlıklı aklı başında olan her insan, ayette Rabbimizin buyurduğu gibi dünyada imtihandadır. Allah, karnelerimizi kıyametten sonra bizi yeniden dirilttiğinde mahşerde verecek.

59- Küçük gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olabilir. Hiç bir günahı da küçük görmemek gerekir. Bir günah da insanın cehenneme gitmesine sebep olabilir.

60-Ben milyonlarca engelliden sadece birisiyim. Her insan bir romandır.Dertsiz insan yoktur.

61- Allah beni müslüman bir ailede,Türkiyemizde dünyaya gönderdi..Bu ülkede yaşayan milyonlar gibi hayata 1-0 önde başladım.

62-Dünyayı sonsuz sanıyordum.sanki yaşlılar hep yaşlı biz çocuklar hep çocuk kalacağız…Ah be yalan dünya kimseye kalmıyormuş.

63-Arkadaşlarımla yürüyüş yapmaktan utanırdım. Çünkü düz yürüyemezdim. Sınıfta tahtaya bir oyun için kalkmıştım. Gözümü bağlamışlardı. Gözümü açtığımda bütün sınıf kahkahalarla gülüyordu. Sarhoşlar gibi yalpalayarak dönmüşüm. O an ölmek ve unutulmak istedim.

64-Sallanmadan yürüyemiyordum. O zamanlar herkesi kendim gibi sanıyordum. Hep insanların yürüyüşüne dikkat ederdim. Farkına vardım ki herkes sendelemeden düz yürüyordu. Hiç isyan etmedim.

65-Gençken bir kıza aşık oldum. Sonra birdaha görüşmedik. Şimdi anladım ki içimdeki aşk ilahi aşkmış. Ben beşeri aşk ile ilahi aşkın stajını yapmışım.

66- İnsanlar ölümü kendisinden uzak sanıyor. Allah her an bizimle imtihanımızı sonlandırabilir.

67-Şükürler olsun neden ben böyleyim (engelliyim) diye hiç isyan etmedim. Ramazanda bir ay orucu sadece ve sadece Allah benden razı olsun diye tuttum…Aslında oruç tutmakta zorlanıyorum.

68-Burası geçici imtihan dünyası. Asıl yaşam burada olsaydı eğer, herkes sağlıklı olurdu. Mutlu olurdu. Ölüm ve yaşlılık olmazdı. Kesin kanıya vardım ki benim bu hastalığım imtihan için. Sabretmeliyim ve şükretmeliyim.

69-Namaz kılarken şeytan vesvese veriyor, diyor ki "Çabuk kıl namazını maç başlıyor." Ben de namazımı hiç acele etmeden usulüyle huşu ile kılıyorum.

70- Bir gözlük kendi kendine olamaz. Mutlaka yapan bir usta vardır. Peki en gelişmiş kameralardan daha mükemmel gözü yapan bir sanatkar yok mudur? Gözlüğü alırken ustaya teşekkür ediyoruz. Peki neden gözümü yaratana teşekkür etmiyoruz…

71-Birisi bize küçük bir hediye verse veya iyilik yapsa bile defalarca teşekkür ediyoruz. Aybaşında elektrik veya doğalgaz faturasını ödemeyince hemen kesiyorlar. Acaba güneşin ısısı ve ışığı bedava mı?

72- Bir sağlıklı insan namaz kıldığında diyelim ki on sevap alıyor. Bir engelli ise samimiyetine göre yüksek katsayı ile belki yediyüze kadar sevap alabilir.

73-Engelli olan biz miyiz? Yoksa asıl engelli yaşamanın anlamını çözemeyenler midir sizce?

74- Laptoptaki pilin ne zaman biteceği görülüyor, ama insanların pilinin ne zaman biteceğini bizler bilemiyoruz. Ancak Yüce Allah bilir. Her insanın şarjı aynı gitmeyebilir. Ölenler hep ihtiyar mı? Yüce Allah her gün çevremizde ve televizyonlardaki yüzlerce ölüm haberiyle bizlere gösteriyor ki, ölüm kaçınılmazdır ve her yaşta her an karşılaşabiliriz...

75- Hele bir emekli olayım namaza başlarım, seneye sigarayı bırakırım inşallah, okul bitsin işe gireyim namaza başlayacağım, çocuklar büyüsün, hayatım düzene girsin hele .......... vs ...

76- Çay içebiliyorsam ağzım tat alıyor. Ellerim tutabiliyor ki bardakla çay içtim. 

77-Ben mesela sadece yürüyemiyorum. Fakat gözüm var, kulağım var, dilim, elim, midem, ciğerim, böbreğim… var ve hamdolsun çalışıyor. Bütün bu organlarımızın olmadığını ve bunların bize ameliyatlarla nakil edilebileceğini bir anlık düşünelim. Bunun için belki de dünyanın en zengin insanı olmamız lazımdı. 

78- Ey engelli kardeşlerim ! Lütfen kendinizi üzmeyiniz, Eğer çok sağlıklı olsak bile madem ki yaşlanacağız, madem ki öleceğiz, bu dünyada yapılan incir çekirdeği kadar bile iyilik veya kötülüğün birgün karşılığı var; o halde verilen bu engele sabredelim k,i cennetteki makamımız yükselsin. Sağlıklı bir insanın şükretmesiyle , engelli birinin şükredip kazanacağı sevap çok farklıdır.

79-Eğer Allah portakalı da elma gibi yapsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Portakalı da elma gibi ısırsak üstümüzü batırırdık. Allah bize merhamet etmiş ki, dilim dilim yaratmış.

80-Siz kime çiçek verirsiniz? Sevdiğinize değil mi? Renk, renk muhteşem desenli, enfes kokulu çiçekleri Allah bize niçin sunuyor? Yarattığı biz kullarını sevdiğini göstermez mi?

81-Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onun da hakkıdır. Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu… Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…

82-Hayatımızın asıl gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hayatımızdaki diğer tüm gayeler, asıl gayemize ulaşmakta basamak olmalıdır 

83-Engelliye bakan ana baba, kardeşler isyan etmeden sabırla, belki de bir ömür boyu meşakkatlere katlanacaklar. Etrafında engelli komşusu veya tanıdığı olan ona güzel muameleyle duasını alıp sevap kazanacak. Ödül, ahirette cennettir inşallah.

84- Benim derdim ne biliyormusunuz? Allah’ın cenneti sonsuz, geniş , hep birlikte cennete girelim inşallah...

85-Evet televizyon öyle bir silahtır ki, bu ahir zamanın en büyük fitnelerinden biridir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarındaki kullanılan silahlardan milyonlarca insan can verdi. Ama ya bugünkü üçüncü dünya savaşının silahı televizyondan... Evet madden ölen yok fakat ya manen... Televizyon imanımızı yok ediyor, gençleri zinaya düşürüyor, ahlakı öldürüyor. 

86-Efendim sevmek duygusunu içimize Allah yerleştirmiştir. Sevmemek mümkün değildir. Mutlaka bir şeyleri seveceğiz. Sevmek duygusuyla Allah'ı seveceğiz. Allah'ın sevdiklerini ve Allah'ı sevenleri seveceğiz.

87-Neden Kitap Yazıyorum?Bunun cevabı aslında çok basit; Benden geriye faydalı bir eser kalması için, böylelikle ölünce amel defterimin kapanmaması için, bu kitabı yazıyorum. “Ey gökleri ve yeri yaratan Yüce Rabbim ! Güzel ve faydalı bir kitap yazmam için bana yardım eyle. Canımı seve seve vereceğim vatanımın gençlerinin imanlı gençler olarak yetişmesini nasip et. Allah’ım bu kitapta hep doğruları anlattım. Sen de gençlerimizin doğru yolu bulmasında bu kitabı da vesile eyle. Allah’ım sen biliyorsun ki benim bu kitaptan hiç bir maddi beklentim yok. Senin yardımınla Senin rızanı kazanmak için yazıyorum.

88-Evet dünyaya bir kez geliyoruz. Yani sonsuz azaptan kurtulmak ve ebedi gençlik ve eğlence yurdu olan cennet hayatını kazanmak için sadece tek bir şansımız var.

89-Program sunucularının kulaklıkla gelen sesleri ve talimatları uygulamaları bana şeytanı hatırlatıyor. Şeytanda aynen o kulaklık sahnesi gibi kulağımıza kötü şeyler fısıldıyor. Fakat bizler o düşünceyi hemen uyguluyoruz. Halbuki zihnimize düşen o vesveselerin şeytandan olduğunu bilsek kendimizi kontrol edeceğiz.

90- Kaymakamlar, valiler, belediye başkanları halkın içine karışıp beraber çay içip sohbet etseler keşke... Keşke ramazanda fakirlerin evlerine gidip bir kuru fasulye de olsa yiyerek iftar etseler, onları sevindirseler.

91-Şikayete hakkımız yok. Bizim sahip olduklarımızı hayallerinde yaşatan nice insanlar vardır... Gözlerimin görmesine, konuşmaya ve müzik dinlemenin şükrünü nasıl yapsam?

Ben yürüyemediğim için üzülürken annesinin yüzünü görmeyi ve sesini duymayı hayal kuran binlerce genç var. 

92-Yolsuzluk, torpil, tembellik, rüşvet, terör gibi kavramlar asla dinimizde yoktur. Günümüzün tabiriyle, dinde reform yapmaya gerek yok, biz dinimizin özüne dönelim yeter...

93-Sevdiğimizden gelen bir mektubu merakla açıp defalarca okurken, bizi yaratan Allah’ın gönderdiği mektup olan Kuran’da neler yazdığını merak etmiyoruz,Hayret !

94-Hata yapınca annesinin eteğine sarılıp ağlayan çocuk gibi, Allah günah işlediğimizde, bizim de kendisine yönelip tövbe etmemizi istiyor. 

95-Arkadaşlar ne iş yaparsanız yapın uzmanı olun, aranılan bir eleman olun. Ayakkabı bile boyasan, işini öyle güzel yapmalısın ki herkes sana gelsin. 

96-Biz engellilerin tek isteği toplumun normal bireyi olmaktır. Engelli gördüğünüzde selamlaşın, sohbet edin. Bazen sınıfta engelli arkadaşınız olursa ona engelli gibi değil normal biri gibi davranın.

97-Allah, ruhları dünyaya beden içerisinde gönderiyor. İnsan bedenini arabaya benzetebiliriz. Bu arabayı süren şoför ise ruhtur.en öyle güzel arabalar gördüm ki, onları süren şoförler merhametsiz, rüşvetçi, cimri, ana-babaya asi, dünyaya dört elle sarılan, vs. oluyorlar.Arabaların güzelliği kadar şoför güzelliği, yani ruh güzelliği de önemlidir. Bedenimiz için spor yapıyoruz, kuaföre gidiyoruz. En güzel ve temiz elbiseler giyiyoruz. Maneviyatımızı yani ruhumuzu güzelleştirmek için de çalışmalıyız.Her insan gibi benimde bir beden arabam var. Tekerlekli sandalyedeyim yani tabir yerindeyse benim arabamın lastiği patlak. Arabam arızalı olduğu için dünyada gezemiyorum. Yani bir bakıma mecburen günahlardan uzağım. Bu da bana Allah'ın bir lütfu olarak düşünüyorum. 

98-“Sizin sahip olduğunuz nimetleri hayallerinde yaşatanlar vardır.” 

Sahip olduğumuz nimetlerden sadece birkaç tanesini söyleyeyim: 

- Ben hayvan, bitki, dağ, taş değil, varlıkların en şereflisi yani insan olarak yaratıldım. 

- Gözüm görüyor, müzik dinliyorum, seviyorum ve en önemlisi düşünüyorum.

- Çok mutlu bir yuvam, annem, babam, kardeşlerim, sağlıklı yeğenlerim var.. 

- Belki de en önemlisi iman nimeti verildi.

Yani verilen bu imanla dünyada yaşarken tabiri caizse perde arkasını, yani ahiret hayatını görür gibi mahşer gününe hazırlanmak... 

99-Engelli olduğumdan annem ve babam beraber beni rahat yaşatmak için her şeyi yaptılar. Öyle ki çoğu zaman engelli olduğumu bile unutturdular. Allah onlardan razı olsun. Anneciğim ve babacığım size hakkınızı asla ödeyemem, ne olur hakkınızı helal edin. Sizi çok seviyorum.

100-Yaşamak her şeye rağmen çok güzel... 





Evet, değerli okuyucular sizlere sunmaya çalıştığım "Her Şeye Rağmen Yaşamak Çok Güzel" yazı dizisinin 100.cü ve son bölümünde kısaca şu yorumlarımı sizlerle payşarak yazı dizisini tamamlamak istiyorum:

a- Yazılarını büyük bir zevle okuyup incelediğim Sevgili Celal ÇELİK’i yaptığı çalışmalarından dolayı yürekten kutluyorum. Kendisinden Allah razı olsun. Allah çalışmalarının devamını nasip etsin.

b- Sevgili Celal ÇELİK , hepimize örnek olmuştur.

c- İnanıyorum ki, sizlerde benim gibi Celal ÇELİK’e hayran olmuşsunuzdur. Çünkü ,Celal engellerini aşmış Yüce Allah’a bağlanarak yaşamasının gayesini anlamış ve gereğini yapmaya çalışmaktadır.

d- Celal ÇELİK fiziki engellerine takılmadan büyük bir başarıyla manevi engellerini de aşmış, bu günlere ve bu başarılarına imza atmıştır. Halbu ki,bizler fiziki engelleri olmayan her şeyi rahat yapabilecek durumdayız. Ancak nefis engeline takılıyoruz. Nefsin arzularına yenik düşüyoruz. Oysa sahip olduğumuz tüm nimetleri saymakla tüketemeyiz. Bunun için şükretmeliyiz... Allah için çalışmalıyız. İşte bu konuda Sevgili Celal ÇELİK’ herkese örnek olmuştur.

e- Allah’a kul olmak için hiçbir engelin olmadığını,

f- Hayatın anlamının kulluk olduğunu, 

g- Herkese yardım etmemiz gerektiğini ,

h- Toplumun birlik içinde yaşaması için sevginin en önemli unsur olduğunu,

i- Anne, baba, kardeş, akraba ve arkadaşlarımızın çok önemli olduğunu,

j- Allah’ın merhametinin sınırsız olduğunu,

k- En büyük nimetin iman nimeti olduğunu,

l- Herkese iyilik etmemiz gerektiğini,

m-Ziyeret için bahane gerekmediğini,

n- Tefekkür ederek, yaratılışımızı ve yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı planlamamız gerektiği,

o- Ölümü ve ötesini hatırlamamızın çok önemli olduğu,

p- Namaz,oruç ,zekat gibi ibadetlerimizin yanında iyilik yapmamız gerektiği,

r- Gençlik çağımızın bulunmaz bir fırsat olduğunu,ömrümüzü iyi değerlendirmemiz gerektiğini,

s- Şeytanın en büyük düşmanımız olduğunu ve nefsimizim şeytanın bir temsilcisi olduğunu,

t- Yolsuzluk, torpil, tembellik, rüşvet, adaletsizlik,terör gibi kavramların asla dinimizde yeri olmadığını,

u- İşimizi önemseyip, çok çalışmamız gerektiğini,

v- Engelli kişilere normal bir kişi gibi davranmamızın uygun olduğunu ve onlarla arkadaşlık etmemiz gerektiğini,

y-Yüce Allah’a sürekli dua etmemiz gerektiğini ve özellikle başkalarına dua etmenin çok makbul olduğunu,

z- Yaşamanın her şeye rağmen çok güzel olduğunu ,

HİÇBİR ZAMAN UNUTMAMALIYIZ....

Sevgiyle sağlıkla nice güzel günlere İnşallah...

-Son-

 26 Ocak 2016
Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:





Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-99


Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.

Canım annem ve Babam

Ben annemin ilk çocuğuyum. 1993 te ilk rahatsızlandığım zamanlar annem çok üzüldü, çok ağladı. Ama ben hastalığımı/engelli oluşumu annemin açısından şöyle değerlendiriyorum:

Ben Allah’ın anneme bir hediyesiyim. İnşallah annem sabrederek (anneciğim zaten bebekliğinden beri hep sabrediyor) ve bana bakarak cennette makamı çok yükselecek. Allah, annemi ve babamı dünyada da ahirette de ayırmasın, uzun ömürler versin.

Ben şu an kırkiki yaşındayım. Annem hala bana bakıyor. Hele son altı aydır ameliyattan dolayı oturamıyorum. Annem yine bana bebeklikteki gibi yattığım yerde yemek yediriyor. ALLAH ebeden razı olsun.

Biliyorsunuz Kuran’da Rabbimiz ana-babaya Öf! bile demeyin, buyuruyor. Biz üç kardeş anne ve babamızı hep sevindirmeye çalışıyoruz. Çünkü Peygamber Efendimiz SAV (Ana-babasının rızasını alan mümine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyheki] buyuruyor.

Anneciğim, küçükken benim için çok geceler uykusuz kaldı. Allah’ın beni yaratıp, dünya hayatına göndermesine vesilelik yaptı. Beni dokuz ay karnında taşıdı. Beni en güçsüz olduğum bebekken, göğsündeki sütle besledi.

Engelli olduğumda anneciğim, babamla beraber beni rahat yaşatmak için herşeyi yaptılar. Öyle ki çoğu zaman engelli olduğumu bile unuturdular. Allah onlardan razı olsun.

Anneciğim ve babacığım size hakkınızı asla ödeyemem, ne olur hakkınızı helal edin. Sizi çok seviyorum.

Ey Yarı Vücudunun Sıhhatini Kaybeden Hasta!

Bayramda ziyaretime gelen misafirlerden biri, Celal sana özeniyorum, dedi.AVM’lerde, işyerlerinde, caddede vs. artık haram ve günahlar sel gibi akıyor.

Allah seni sevmiş, adeta korumaya almış, diye ekledi. Ahlaksız konuşmaları duymuyorsun, dekolte görüntüleri mecburen görmüyorsun, dedi.

İnşallah bu hastalığınla ibadet yapmış oluyorsun, dedi. Zaten namazımı kılıyorum, dedim. Celal, ibadet sadece namaz, oruç, zekat değildir.

İbadet 2 türlüdür. Allah’ın ‘Yap‘ dediğini yapmak ve ’Yapma‘ dediğini yapmamaktır. Sen, Allah‘ın ‘Namaz kıl‘ emrine, aynı zamanda ’Gözünüzü haramdan koruyun‘emrine de uyuyorsun. İkisinden de çok sevap alıyorsun, dedi.

Yani, harama gözümü kapayarak namaz kılmış gibi sevap alıyorum, dedim.Aynen öyle Celal kardeşim, dedi.

Hangi Tarikat veya Cemaattensin?

Allah’ın beni hidayete erdirmesinden sonra, yani uzay okyanusunda yüzen dünya gemisine neden bindirildiğimi hatırladığım zaman, kendimce bir araştırmaya girdim.

Farklı mezhepler, farklı tarikatlar ve değişik cemaatler vardı. İslam dini tek değil miydi, bu ayrılığın sebebi neydi. İlahiyatçı dostum bir hocaya sordum.

Celal, mezhep, tarikat; arapça yol demektir. Amaç, Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Yüz olarak birbirinin birebir aynı insan hiç yokken, düşünce yapısı olarak da birbirinin aynısı insan hiç yoktur. Her insan karakterine uygun bir yolla Allah’a ulaşabilir.

Onun için Necmeddîni Kübrâ Hazretleri buyurur ki: “Allâh’a giden yollar, mahlûkların nefesleri kadar çoktur.”

Tarikatlar, bu amacımıza hızlıca ulaşabilmek için nefsin terbiye metodlarını ve çeşitli ibadet ritüellerini bir sisteme oturtmuş dini topluluklardır, dedi.

Mesela burası Ankara. Ankara’ya nasıl ulaşırsın? İsteyen İstanbul yolundan, isteyen Samsun yolundan, isteyen Eskişehir yolundan veya Konya yolundan şehre girebilir.

Ya da isteyen trenle veya uçakla gelebilir, diye ekledi.

Peki, ben de bir tarikata girmeli miyim? dedim. Hayır Celal, girmene gerek yok.

Eskiden internet, kitap, radyo, TV, vs. yoktu, insanlar dini bilgileri bir mürşitten alıyorlardı.

Celal, sana dini bilgileri güzelce öğrenmen için bir tavsiyem ve uyarım olacak; Bol bol kitap oku, çok sohbet dinle… Ama kitap alırken, radyo, TV ve internetten sohbet dinlerken tek ölçün şu olsun;

Bir insan, Kuran ve hadislere uygun konuşmuyor ve anlattıklarını yaşamıyorsa, onun kitabını okuma ve sohbetini hemen kapat.

Bir insanın havada uçması veya suyun üzerinde yürümesi önemli değildir. Önemli olan, o kimsenin Kur’an ve sünnete uymasıdır.

Çünkü Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor ki: “Ben size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılın. Onlar: Kuran ve sünnetimdir.”

Evet, İlahiyatçı hocamın bu tavsiyesini yıllardır tutuyorum. Balarısı gibi her çiçekten öz topluyorum. Ehli sünnet pekçok alimin sohbetlerinden hergün yeni bilgiler öğreniyorum.

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1- Anne ve baba hakkı çok zor ödenir. Ama bir de engelli birinin anne ve babası olmak... Allah onlara ayrıca mükafaat verecektir.

2- Sağlıklı olmak çok önemli. Sağlıklı olduğumuz için Yüce Allah’a şükretmeliyiz.

3- Bize emanet edilen bedenimize her durumda iyi bakmalıyız. Sağlığımıza dikkat etmeliyiz. Zararlı alışkanlıklardan uzak durmalıyız. Bu vucüd bir daha bize verilmez. Kıymetini iyi bilmeliyiz.

4- Allah’ın bize vermiş olduğu bedenle ve ruhla iyi işler yapmalıyız. Özel ibadetlerimiz yanında,yaptığımız her güzel şeyin ibadet olduğunu ve karşılığında sevap alacağımızı; yaptığımız her kötü işin de günah olduğunu ve karşılığında ceza alacağımızı hiç bir zaman unutmamalıyız.

5- Allah’a ulaşmanın bir çok yolu ve metodu vardır.

6- Allah’a ulaşmanın temel kaynağı peygamberimizin sünneti ve Yüce Allah’ın gönderdiği Kur’an-ı Kerim’dir.

7-Allah’ın yolundan gittiğini söyleyenler, gruplar, cemaatler ve tarikatler Kur’an ve sünnete uygun olarak yaşamak zorundadırlar. Kur’an ve sünnet çizgisinden çıkanlar; menfaatçı ve çıkarcıdır.

8- Çıkarcı ve menfaatçı grupların her zaman olabileceğini hiç bir zaman unutmamalıyız.
  
(Devam edecek)

Efkan Vural

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-98



Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.

Neden Kitap Yazıyorum?

Bunun cevabı aslında çok basit; Benden geriye faydalı bir eser kalması için, böylelikle ölünce amel defterimin kapanmaması için, bu kitabı yazıyorum.

Buna, şu anlatacaklarımı öğrendikten sonra karar verdim.

Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

"İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer.

Şu üç şey bundan müstesnadır:

1- Sadaka-i câriye, (okul, cami, hastane, köprü, aşevi, vs… yaptıran)

2- istifade edilen ilim, (faydalı kitap yazan, buluş, icat, öğrenci yetiştirmek, vs… )

3- kendisine dua eden hayırlı evlat."(Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizi, Nesâî)

Evet ben zengin değilim ki, cami, okul, hastane, vs. yaptırayım.

Artık evlenemem, şimdi yatalağım, çocuğum da olamaz.


Evet ben bu hadisi belki on yıl önce okudum, nedenlerden biri buydu, ama kitap yazma kararını vermemi sağlayan asıl şey şuydu:

Hastalığımın adı Friedreich Ataksisi. 1860 yılında keşfeden alman doktorun adıyla anılıyor. Bu hastalığın nedeni bilinmiyor, sürekli ilerliyor ve dolayısıyla bir tedavi de yok.

Beyincikteki hücreler yaşlanıyormuş. Öyle demişti doktor. Beyincik, beynin alt bölümünde vücudun güç ve denge koordinasyonunu sağlayan bir organımız…

Yani, his ve görünüm olarak normal insanlardan farkımız yok. Ama beyincik hücreleri sürekli yaşlandığı için sanki yüz-yüzelli yaşındaki insan gibi güçsüz ve dengesiziz. Belki daha yaşlı…

Yani biz Friedreich Ataksisi (FA) hastaları, hızlandırmalı eğitim derler ya, hızlı yaşamış ve çabucak yaşlanmış oluyoruz. O yüzden kendimi ölüme yakın hissederdim.

Tabi ölüm saatini ancak Allah bilir. Bazı ülkelerde 60 yaşını aşkın FA hastaları var.

Bunları öğrendikten sonra, yukarıdaki hadisi hatırladım ve yazının girişinde belirttiğim gibi, benden geriye faydalı bir eser kalması ve ölünce amel defterimin kapanmaması için, bu kitabı yazmaya karar verdim.

Aslında bu bilgileri 7-8 yıl önce öğrendiğim için hayatımı anlattığım minik bir kitapçık yazmıştım, hatta sayfamda da paylaşmıştım. Faydalıydı, yazılarını okudukça namaza başladım, diye mesajlar alıyordum çünkü.

Zaten bu yüzden blog sayfama yazılar yazıyorum. Şimdi ise, böyle bir kitabı yazıların özetini de hayat hikayemle harmanlayarak yazma kararı verdim, çünkü 40’lı yaşlardayım.

Kitap hakkında duyuru!
Şu an kitabı bitirdim sayılır. Fakat birkaç ay düzetmelerle uğraşacağım. Allah ömür verirse, kitabı yayınevlerine basılabilirliğini sormak için göndermeden önce sizlerle paylaşmak niyetindeyim... 

Kitabı rahat okunması için üç kısıma ayırdım. Giriş, gelişme, sonuç.

Bu üç kısmı da kendi içlerinde bölümlere böldüm. Mesela, giriş kısmı 13 bölümden oluşmaktadır. Her bölüm de alt başlıklar halindedir. Yani okuması gayet kolaydır.

Kitap 41 bölümdür. Her hafta Pazartesi, Çarşamba, Cuma olmak üzere haftada üç bölüm yayınlayacağız Allah nasip ederse…

Facebook, Twitter ve Türk- Bilgi Grubunda blog sayfamda kitabımın o gün yayınladığım bölümünün linkini paylaşacağım.

Yılbaşından sonra, Ocak 2016’da başlayacağız, Nisan ortasında bitecek inşallah…

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1- Amel defteri kişinin ölümüyle kapanır. Ancak, hayır kurumu yaptıranlar, faydalı eserler bırakanlar, öğrenci yetiştirenler ve kendisine dua eden hayırlı evlat bırakan kimselerin amel defteri kapanmaz.

2-Sevgili Celal ÇELİK, amel defterinin kapanmaması için yazılar yazıyor ve kendi hayatını anlattığı “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adıyla hazırladığı kitabıyla insanlara faydalı olmak adına vefatından sonra amel defterinin kapanmamasını arzulamaktadır. İnşallah kitabı hayırlara vesile olur.

3-Celal ÇELİK, kitabını internet ortamında elaktronik olarak bugün itibarıyla yayınlamaya başlamıştır. Kitabını blog sayfasında

http://icimdekibitmeyenozlem.blogspot.com.tr/ adresinde Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri bölüm bölüm yayınlayacaktır.

4-41 Bölümlük kitap yayınlandıktan sonra, inşallah sizlere kitap hakkında geniş bilgiyi burada sunacağım.
 (Devam edecek)

Efkan Vural

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-97




Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.



                           Her derdin ilacı: Sevgi


Sevgili Peygamberimiz, İslam'a göre her işin başı ve ahiretin yegane geçer akçesi olan iman ile sevgi arasındaki bağı en çarpıcı biçimde dile getirmiş bulunmaktadır. Önce kesin bir gerçeği, imansız cennete girilemeyeceğini haber vermiştir. Sonra da cennete girebilmenin vazgeçilmez şartı olan imanı elde edebilmek için mü'minlerin birbirlerini sevmeleri gerektiğini, aynı kesinlikle ve aynı açıklıkla bildirmiştir: "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız!"

Bundan şu sonuç çıkmaktadır: İman, nasıl cennete girebilmenin, vazgeçilmez şartı ise, mü'minleri sevmek de tam ve kamil bir imana sahip olabilmenin biricik şartıdır. Mü'min, kendisiyle aynı imanı paylaşan herkesi, ırkına, rengine, yurduna ve diline bakmaksızın sevecek, onlara karşı muhabbet ve sorumluluk duyacaktır. Çünkü imana sınır, yine imanın kendisiyle çizilebilir.

Peygamberimiz, müslümanlar arası ilişkilerin sevgi düzeyine çıkarılabilmesi için nereden başlanması gerektiğini, "Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi, aranızda selamı yayınız!" sözleriyle ortaya koymuş bulunmaktadır.

Artık sonuç belli, vasıta belli, o vasıtayı elde edebilmek için gereken sermaye(sevgi) belli, o sermayeye ulaşmak için atılacak ilk adım da bellidir. Ötesi müslümanlara kalmıştır.

Cennet-iman-sevgi-selam irtibatı, konumuz olan sevginin önem ve yerini göstermesi bakımından başkaca hiçbir söze ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.

Nerde o eski aşklar

Geçen kanalları zaplarken dizilere takıldım biraz. İkili ilişkileri görünce çok üzüldüm. Entrika, aldatma, oyun, iftira, arkadan kuyu kazmalar, dedikodu, vs. Bizim bildiğimiz aşk bu değil....

Aşk, özlemektir. Aynı gökyüzünü seyredip, o şimdi ne yapıyor, demektir. Aşk, onu görmediği zaman ızdırap çekmektir. Yani biz böyle bir aşk yaşadık...

O kanallardaki dizileri izleyen benim gibi orta yaşlardaki arkadaşlarımdan şu sözü çok duydum. Ah Nerede artık o eski sevdalar...

İyi ki engelliyim

Sanırım bu başlığa şaşırdınız. Engelli olmayı kim ister ki, dediniz. Okuyunca anlayacaksınız.

Öncelikle bir yanlışı düzeltelim. Allah’ın engelli insanları yaratması, -Tevbe Haşa!- bir yaratılış hatası değildir.

Bu dünya imtihanındaki zor sınavlardan birisidir. Sanıyor musunuz ki sağlıklı insanlar çok mutlu bir hayat sürüyor. Biz engelliler hastalıkla, sağlıklı insanlar da, parayla, evlatla, eşle, makamla, akraba, dostlarıyla vs imtihan oluyorlar.

Eğer gerçekten değerini anlayabilirsek ve aktif sabrı (tedavi yollarını aramak) ve aktif şükrü (ibadet) gösterebilirsek, engelli olmak bizi manevi olarak sıçratan bir yükselme rampasıdır.

Binlerce yıldır her toplumun % 10-12 si engellidir. Allah, diğer % 90 a bakın ibret alın, şükredin, ibadet edin, demek istiyor. Biz engellilere ise sabreder, şükredersek büyük mükafatlar vadediyor.

Kaç yaşındasınız? Şöyle bir geriye dönüp baksanız, ömür çok hızlı geçmiş dersiniz, değil mi?. Aslında benim de sizden bir farkım yok. Öyle de böyle de ömür bitiyor.

Evet, Farkımız yok aslında. Hepimiz AVM’lerde yemek yiyoruz. Aynı diziyi, maçı seyrediyoruz. Hepimiz Face’e takılıyoruz. Ama sadece farkım, ben engelli olarak sizin yaptıklarınızı yapmak için yardıma muhtacım, hepsi bu.

Ama sağlıklı olsak ta, engelli olsak ta, zengin olsak ta bir gün ölecek ve o kabire gireceğiz.

Hayat fanidir. İnsan sağlıklı da olsa, engelli de madem öleceğiz. Madem ebedi, sonsuz bir hayat bizi bekliyor. Eğer Allah’ın lütfuyla cennete girersek, ebedi sağlıklı, mutlu ve genç olacağız.

Bence ebedi hayat varken, geçici dünya hayatına takılmamalı. Ben bunun için iyi ki engelliyim diyorum.

Evet engelli annesi, babası ve bakanlar için zor bir sabır imtihanı fakat sonsuz gençlik diyarı cennetteki sürpriz nimetler için kısacık dünyada sabretmeye değmez mi ?

Engellilere bakan insanlar, onların kıymetini bilmeliler. Engelliler, onları manevi olarak yükselten rampadır çünkü...

Annem Babam beni birgün darıltmadan sevgiyle hizmet ediyorlar. Allah’ım onları Firdevs cennetinin en yüksek makamlarıyla sevindir. Amin.

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1- İman olmadan cennete girilmez.

2- İmanın olması için birbirimizi sevmeliyiz.

3- İnsanların birbirlerini sevmelerinin başlangıcı “selam” dır.

4- Bugün televizyonlarda sayısız diziler mevcuttur. Ama diziler gerçek aşktan yoksundur.

5- Diziler bize gerçek sevgiyi,saygıyı,dürüstlüğü daha fazla öne çıkarmalıdır.

6- Engelli olmak Allah’ın takdiridir.

7- Engellileri göz önüne alan sağlıklı kişiler, Allah’a karşı görevlerini daha özenle yerine getirmeye çalışır.

8- Engellilere yardım edenler, öteki dünyada büyük nimetlerle karşılaşacaktır.

9- Engellilerde, sağlıklı olanlar da bir gün bu dünyadan göç edeceklerdir.

10-Önemli olan, ahirette kazançlılardan olmaktır.
 (Devam edecek)

Efkan Vural

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-96



Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.



Yol  o dur ki, Hak'ka vara




İsteyen bir yolunu bulur, istemeyen de bir bahane!

Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’inde yetmişten fazla ayette, biz kullarına namazı emrediyor. Evet emir; tavsiye veya rica değil...

“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.” (Nur suresi, 56. ayet)

Peygamber Efendimiz SAV mahşerde kulun ilk sorgusunun namazdan olacağını bildirmiştir. 

Namaz kılmamak için nefsimiz -şeytanın teşvikiyle- çok vesvese verir. Evet, uyanık olacağız, o -kötülüğü emreden- nefsi dinlemeyeceğiz.

Sevgili Mevlevi yazar Hayat Nur Artıran hocamız nefsi ateşe benzetmiştir. Yani onu kontrollü kullanmamız gerek. Ateşi kontrol edemezsek ısınırken veya çay demlerken evi yakarız... 

Mesela, acıktığımızda nefis beyne bir sinyal gönderir; hadi acıktım ya. Biz kontrol altında tutmazsak nefsin esiri olur, yedikçe yer ve çok kilo alırız, tembelleşiriz ve ibadet yapmak zor gelir. 

Hayat Nur Artıran hocamız bir sohbetinde de, insan nefsini bir bineğe benzetmiştir. Nefsin her istediğini yaparsak, zamanla ona esir oluruz, diye açıklamıştır.

Nur hocamız, aslında Nasrettin hocanın eşeğe ters binmesini de, bu manada anlamamız gerekir, dedi. Eşeğe ters binmek, nefis bineğinin isteklerine uymamayı temsil ediyor.

Yani kısacası, şeytandan ders alan o kötülüğü emreden nefsi dinlemeyeceğiz. Çünkü, o huzurdan kovulan kibirli şeytan, bizi ibadetten uzaklaştırmak ister .

Evet dinlemeyeceğiz, nefis çok bahaneler üretir. Vaktim yok, şimdi işim var, işyerinde hoş karşılanmaz, namaz kılacak yer yok, hergün beşer defa kılmak usanç veriyor...

Eğer insanın güçlü bir imanı varsa, bahane üretmek yerine çözüme odaklanır.

Muhabbet Selam Vermekle Başlar

Youtube’daki bir sohbette hocanın birisi şöyle bir anı anlatıyordu:

Geçen yaz bir yere gidiyoruz. Trafik sıkıştı, durduk. Baktım bir amca iki yolun ortasındaki çimleri biçiyor. Camı açtım, Selamünaleyküm amca, dedim.

Aleykümselam, dedi. Nasılsın, iyimisin, dedim. Sağol da çıkaramadım, dedi.Gülerek dedim ki, ben seni tanıyorum. Anamız Havva, babamız Adem, dinimiz, vatanımız, dilimiz bir ... vs.

Adam gülümsedi, trafik açılana kadar epey sohbet ettik. Görseniz adam nerdeyse evine yemeğe çağıracak.

Milletimiz aslında muhabbet istiyor. Muhabbeti kurmanın başlangıcı selam vermektir. Bu medeniyet tüm dünyada bencillik ve soğukluğu yaymış.

Evet dostlar, hergün yüzlerce ölüm haberi görüyor, okuyoruz. Artık silkinip kendimize gelelim mi? 

Ölüm bu kadar yakın, bugün ölsek yarın toprak altındayız.

Bu dünya kısa ve fani. Aldanmayalım...

Ömür seryamezi boş işlerle tüketmeyelim...



        Şimdi de Yunus Emre’ye kulak verelim:


 Ben gelmedim dava için,

Benim işim sevgi için

Dost'un evi gönüllerdir,

Gönüller yapmağa geldim

***

Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1-Namaz ibedetlerin önemlisi ve en başta gelenidir.

2-Şeytan her ibadeti ve her iyi işi engellemek ister.

3-Nefisler şeytanın temsilcisidir. Bu yüzden nefis insanı her zaman kötülüğe sevk eder.

4-Aklımızla ve imanımızla nefsimizi kontrol altına almalıyız.

5-Selam insan olmanın ilk anahtarıdır.

6-Önce selam gelir,sonra kelam (söz) gelir.

7-Dostluklar ve muhabbet selam vermekle başlar. Selamı aramızda yaygınlaştırılmalıyız.

9-Selam İslam dininin şifresidir.

10- Selam güvenli yaşam ve barış demektir.

11-Büyük Tasavvuf şairimiz Yunus Emre bizi, biz yapan en büyük değerlerimizdendir.

12-Sevginin dışında kalan kötü şeyleri içimizden atalım. Bütün Millet bir olalım inşallah....
(Devam edecek)

Efkan Vural

 
Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:



Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-95



Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.

                                   
 


Bir Maçtan Aldığım Nasihatler

Televizyonda bir lig maçını izlerken iki nasihat aldım. Şöyle ki:

Birincisi:Güçlü takım 2-0 öndeydi, hemde deplasmanda... Dakika ise 70’i geçmişti. Zayıf takım yenilgiyi kabullenmiş, koşmuyor, pres yapmıyorlardı. Güçlü takım kendinden emin top çevirip adeta alay ediyordu.

Oyuna yeni giren zayıf takımın oyuncusu arkadaşlarını motive etti. Daha 20 dk var, koşun diye, el kol işaretlerinden belliydi. Sonra hep birden koşmaya ve yoğun prese başladılar.

Daha önce rahat rahat paslaşan güçlü takımın oyuncuları, sert presi görünce kalecilerine döndüler. Kaleci ise üzerine koşan oyuncuyu görünce panikle topu ileri vurdu.Top rakibe geçince de, sonuçta gol oldu.

Aldığım ikinci önemli nasihate gelirsek:

Yenilgiyi baştan kabullenen insanlar hiç gayret göstermek istemiyorlar, ve adeta kaderim buymuş, diyorlar. Nasıl tevekkül edeceğini soran birine Peygamberimiz SAV diyor ki:

“Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a tevekkül et” (Tirmizî)

Yani, sen gayret et, tedbirini al, neticeyi Allah’tan bil, diye açabiliriz. Bize düşen sadece gayret ederek çalışmaktır.

Maça dönersek, ne zaman ki, yenik takımın futbolcuları gayret etti, koştu. O zaman, Allah’ta neticeyi çevirdi.

Maçı izleyenler 2-0 öndeki güçlü takımın maçı böyle bitireceğini sanıyorlardı. Maçın kaderi 2-0 biter dediler. Zayıf takım çabalayınca maç 2-2 oldu.

Yani, asla ümitsizliğe düşmeyeceğiz, sürekli ceht, gayret edip çalışacağız. Mesela, üniversite sınavlarına hazırlanan gençler tedbiri alacak. Yani, çok kapsamlı ve disiplinli, güzelce çalışacaklar.

İşte o zaman, Netice’deki bir başarı veya başarısızlığı sadece Allah’tan bilecekler.

Allah Ağzınızın Tadını Bozmasın

Bir sabah uyandım, ağzımın içi zehir gibi... Annem çay getirdi. Zaten kalkamıyorum. Babam yattığım yerde içirdi, Çayın tadını alamadım, sanki kuru yaprağı kaynar suya atmışsınız gibi berbat bir tad aldım.

Hiçbir şey yiyemedim, tarhana çorba, peynir, yoğurt, köfte hiçbir şeyin tadını alamadım ve yiyemedim. Fakat açlık hissediyordum. Antibiyotiğin etki etmesi için birşeyler yemem lazımdı.

Babamdan tatlı istedim. Tatlıdan bir dilim yedim, o da kesti. Babam akşam şekerimi ölçtü, şekerim fırlamıştı. Çünkü aynı zamanda şeker hastasıyım elhamdülillah...

Ağzımda tad yoktu. Sanırım bu, antibiyotiğin yan etkisiydi. Gerçekten, ben yürüyemiyorum, şeker hastasıyım, grip oldum, ateşim çıktı, hepsine çok şükür sabrettim. Fakat ağzımın tadı gidince hayattan sıkıldım, ne kadar az şükrettiğimi farkettim.

Hergün içtiğimiz çayın ve yediğimiz yemeğin tadını ve lezzetini alabiliyorsanız, ev, araba, tablet, telefonununuz olmasını beklemeyin, sırf bunlar için bile... Bile derken Küçümsemek değil, yani bunun için binlerce şükretmeli. Hatta sorsalar, niçin namaz kılıyorsun, diye. Çok rahat, Ağzımın tadı için, derim.

Bir haftadır ateş, ağrı, boğaz iltihabı sonra tad almama, kusma gibi ağır bir grip geçirdim. Şu an tam geçmedi ama iyi sayılırım. Ağzımın tadı geldi elhamdülillah

Allah ağzınızın tadını bozmasın.

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1-Yaptığımız işi her zaman önemsemeliyiz.

2-Başarıyı yakaladığımızda, gevşemeden başarıyı devam ettirmeliyiz. Her an başarısızlığa düşebileceğimizi unutmamalıyız.

3-Hiç bir zaman tedbiri elden bırakmamalıyız.

4-Bir işi başarma konusunda ümitsizliğe düşmemeliyiz.

5-Sağlıklı bir yaşam herşeyin üstündedir.

6-Sağlığımız başta olmak üzere sahip olduğumuz her şeyin kıymetini iyi bilmeliyiz.

7-Sahip olduğumuz bunca nimet için, Allah’a şükür borcumuzu yerine getirmeliyiz.
 
(Devam edecek)

Efkan Vural


Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




  

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-94

                                                       


Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.
                                         

                                                                               

Dünyayı Sen mi Kurtaracaksın?

Nefis ve yalan dünyanın cazibesine kapılmış, ölümü, ahireti, hesabı unutan gafletle uyuyan insanlar, benim gibi gerçeği görüp uyansınlar diye, yazılar yazıyorum.

Benim ilahi aşktan gelen bu çabalarımı gören çoğu kimse şunu diyor: “Celal, bırak herkese namazı anlatmayı... Dünyayı sen mi kurtaracaksın? , bırak herkesin aklı, fikri var...”

Evet benim yaptığım, tam da bu aslında. Akılla kapı açıp, İnsanların düşünmelerini sağlamak... Zaten Cenab-ı Hak Kuran’ında, Dinde zorlama yoktur, dünyayı imtihan etmek için yarattık, diyor.

Çünkü, Cenab-ı Allah nasip ederse, duyulan veya okunan tek bir cümle gaflet perdesinin kalkmasına neden olur.

Mesele Doktor Olmakta Değil

Küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bir söz var: “Oku, doktor, mühendis ol, kendini kurtar”

Sahiden doktor olmak asıl gaye mi olmalı?

Hayatımızın asıl gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hayatımızdaki diğer tüm gayeler, asıl gayemize ulaşmakta basamak olmalıdır.

Mesele doktor, mühendis, mimar olmakta değil. Asıl mesele ahlaklı ve imanlı bir insan olarak o meslekleri yapmak... 





‘Kul Hakkı’

Herkes şu gerçeği biliyordur eminim: Allah-u Teala, hesap günü kul hakkına karışmıyor. Kendisine ait hakları ise, dilediği kulları için affeder, dilediğine ise ceza verir.

İnsanların birbirleriyle ilgili her türlü münasebetten doğan haklar, kul hakkıdır. Sadece maddi değil, manevi de kul hakkı vardır ve aslında farketmeden çok kul hakkına giriyoruz.

- Mesela “Gıybet” kul hakkına girer. Ayrıca, “Su-i zan”, “kalb kırmak”, hatta “Mümine sert bakmak” bile kul hakkıdır.

Eminim sizlerin de aklına daha nice manevi kul hakları gelecektir:

- Trafikte çiğnenen kurallar... hatalı sollama ... kırmızıda geçmek....

- Öğrenci sınavda kopya çeker, haketmediği notu alır, kopya çekmeyen arkadaşından fazla not alarak onun hakkına girer.

- İşyerinde patronuna yağcılık yaparak veya arkadaşına çelme takarak haketmeden terfi eder.

- Bir işi daha hızlı yaptırmak için biri rüşvet alır, öbürü rüşvet verir.

- Babasına kardeşinden daha iyiymiş gibi görünerek mirasta daha yüksek pay alır, kardeşinin hakkına girer.

- Otobüs beklerken sıraya girer, otobüs gelince herkesin önüne geçer.

- Namaz, oruç borcu Allah'adır, fakat zekat borcu toplumsaldır. Zekat vermeyince fakir komşusunun hakkına giriyor.

Bunun gibi yüzlercesi...


Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum yazı ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1-İnsanları uyararak akıllarını kullanmalarına yardımcı olmakla, doğru yolu bulmaları kolaylaşacaktır.

2-Yaptığımız her türlü işi, mesleği ve görevi Allah rızası için yapmak.

3-Kul hakkını Allah affetmeyecektir. Kul hakkına girmemeliyiz.

4-Kul hakkı sayılan şu hareketlerden uzak kalmaya çalışmalıyız. Bunlardan bazıları:

a- Gıybet etmek, iftira etmek.

b- Kalb kırmak, insanlara kaba davranmak.

c-Trafikte kurallara uymamak.

d-Kopya çekmek, rüşvet vermek ve rüşvet almak.

e-Haksız yere yapılan terfi ve atamalar.

f-Sıra ve düzene uymadan başkalarının önüne geçmek.

g-Yetim, fakir ve yoksulların hakkını vermemek.
(Devam edecek)

Efkan Vural
Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:



Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-93

Celal ÇELİK ’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek özet olarak sizlere sunmaya devam ediyorum.



Engellilerin Duası Neden Makbûldür?

Bugün kendinize bir iyilik yapın. Çevrenizdeki akraba, dost, komşulardan veya tanımasanızda evini bildiğiniz bir hasta veya engelliyi ziyaret ederek sevindirin...

Evet sevindirin. Çünkü benim gibi bütün engelliler her kapı çalışında televizyonun sesini kapatırlar, acaba bir ziyaretçi mi gelmiş, diyerek kulak kabartırlar.

Hoş sohbetinizle ona moral verin ve eğer bir sıkıntınız varsa, ondan samimi bir dua isteyerek kendinize iyilik yapın. Çok hadiste, hastaların duasının makbuluyeti haber veriliyor.

Kur’ân-ı Kerim’de “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan suresi, 77.ayet) diye buyuran Cenab-ı Hak, insanın yaradılış gayesinden birinin de duâ olduğunu beyan ediyor.

Samimi duâ etmenin ve Allah’a yalvarmanın bir sebebi olan hastalıklar, insana acizliğini zayıflığını hissettirir. İnsan da dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip o acizlik ve zayıflığın diliyle çok içten, riyasız bir duâ eder.

Şöyle bir misal vermek istiyorum: Normal günlerde bir annenin çocuğuna muamelesi nasıldır? Bazen bağırır, bazen terlik :) Ama çocuğu hastalandığında annenin varolan o şefkati coşar.

Battaniyelerle üstünü örtmeler, sıcak tarhana çorbaları, hatta çocuğun canı bişey istese, annesi, kar da yağsa koşa koşa markete giderek alır.

İşte annelere o şefkati veren Rabb-i Rahim’imiz, kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse, üstüne birde ibadet ederse onun ettiği duaları kabul etmez mi hiç?

Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.

Kendi Kendinizi Öldürmeyin!

Evet ben sigaraya verdiğim paraya acıyıp bırakmıştım ama hidayetimden sonra okuduğum ayetlerle ne isabetli bir karar verip esaretten kurtulduğumu anladım.

Şimdilerde hala futbol maçlarını seyretsem de, eski fanatikliğim kalmadı; ama o zamanlar akülü sandalyemle kahveye giderdim ve 50 kişiyle sigara içerekdumanaltı maçı izlerdik.

Sigara içmek ise yavaşta olsa kendimizi öldürmektir. Allah’ın tertemiz verdiği beden emanetini, tertemiz teslim etmeliyiz ki, ahirette ceza görmeyelim.

Yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor:

“(Mallarınızı) Allâh yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, iyilik edin, doğrusu Allâh iyilik edenleri sever.” (Bakara suresi, 195. ayet)

Radyoda bu ayeti tefsir eden bir alim demişti ki: Bu ayette Allah bizi uyarıyor. Sigara, alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar bizi yavaş yavaş ölüme götürür.

Yani, kendi kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Akciğer kanserinden ölenleri, uyuşturucudan komaya girenleri, alkol alarak kaza yapıp ölenleri hergün haberlerde izliyoruz.

Sevgili Celal ÇELİK’in yazılarından özetleyerek yukarıda sunduğum bölüm ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilir:

1-Toplumun bir gerçeği olan “Engelli vatandaşlarımızın” farkında olmalıyız.

2-Engelli olan kimselerle iyi ilişkiler için de olmalıyız.

3-Komşu,akraba ve çevremizde yaşayan engellilerle dostluk kurmalıyız.Onlarla zaman zaman görüşmeliyiz.

4-Engellilerin en fazla ihtiyaç duydukları şey, dostluk ve arkadaşlıktır.

5-Onları yalnızlığa itmemeliyiz.

6-Unutmamalıyız ki engelli kişilerden de öğreneceğimiz çok şey vardır.

7-Engelli kişilerin dua listesine girmek istiyorsak,onlarla iyi ilişkiler kurmalıyız.

8-Sigara içerek ve alkol alarak kendi kendimize kıymamalıyız.

9-Allah vucüdumuzu bize emanet olarak vermiştir. Emanete ihanet etmemeliyiz.

10-Her zaman sağlığımıza dikkat etmeliyiz.
 
 (Devam edecek)


Efkan Vural

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır: