30 Aralık 2016 Cuma

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-52



Celal ÇELİK’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını gözden geçirerek kısa ve öz olarak özet şeklinde sizlere sunmaya devam ediyorum.






Biz müslümanlar hep hayatımız boyunca yaptığımız ibadetlerle, ahlakımızla, iyiliklerle, amelimizle her zaman Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırız. Yani Allah'ın sevgisini celbetmeye çalışırız. Günah işlemekten Allah'ın sevgisini kaybedeceğimiz için korkarız.
Yani neden namaz kılıyoruz , neden yalan konuşmuyoruz, neden içki içmiyoruz, neden oruç tutuyoruz... Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmak için. ... Çünkü Allah şunu yap, şunu yapma dedi... Peki Allah'ım. Onun için bize bir iyilik yapana Allah razı olsun deriz.
Diyelim ki Türkiye'nin en zengin insanının fabrikasında çalışıyoruz. Dürüstlük, çalışkanlık ve güzel ahlakımızla o patronun gözüne girmeyi başardık. O zaman bizi belki müdür yapar, 10 bin tl maaş verir, özel araç, lojman, akaryakıt... vs hakkı verir.

Eğer dünyada zenginin sevgisini kazanmak böyleyse, dünya ve AHİRETİN, her şeyin sahibi ALLAH'ın sevgisini kazanmış olarak ruhumuzu teslim edebilirsek, işte o zaman engin merhametli Rabbimiz, elbette bizi sevdiği kullarının yanına, cennetine koyacaktır inşallah.

Şöyle bir düşünüyorum da, yazın köydeki dayımın bahçesinde her tür meyve ağacı olurdu. Bahçeye girince her ağacın dallarında meyve olurdu. Şimdi iman gözlüğüyle bakınca anlıyorum ki her ağaç ayrı bir meyve tabağı gibi bizlere, bir ağaç elma, bir ağaç armut, kayısı, vişne, şeftali, erik, kiraz, mısır, dut, ceviz, üzüm, uzatıyordu.

Sahi o bahçedeki ağaçların hepsi odun değil mi? Kışın sobada yaktığımız bildiğimiz odun. Peki o meyvelerin asiti, şekeri, vitamini, minareli, rengi, kokusu, kabuğu, çekirdeği nasıl böyle mükemmel hazırlanmış? Odun mu yapıyor? Dilimizin tadını bilen birisi yani Allah, o leziz vitaminli tatları koymuş.

Evet kabuğu yani ambalajı önemli. Eğer Allah portakalı da elma gibi yapsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Portakalı da elma gibi ısırsak üstümüzü batırırdık. Allah bize merhamet etmiş ki, dilim dilim yaratmış.

Siz kime çiçek verirsiniz? Sevdiğinize değil mi? Renk, renk muhteşem desenli, enfes kokulu çiçekleri Allah bize niçin sunuyor? Yarattığı biz kullarını sevdiğini göstermez mi?

Allah ağzımızın hangi tattan keyif alacağını biliyor ki çorbaya, salataya sıksınlar diye ekşi ve C vitaminli limonu yaratmış. Annemiz yemek yapıyor. Buzdolabına koymamıza rağmen iki gün sonra ekşiyor. Allah limonu öyle bir kabuğa ambalajlamış ki haftalarca taptaze kalabiliyor.

Evimizin yakınına bulunan mescide sokaktan girişi düz ve kolay. Babam Allah razı olsun her Cuma sabah kahvaltıdan sonra banyo yaptırıyor ve tekerlekli sandalyeyle o mescite Cuma namazına götürüyor. Camiye girerken de götürdüğümüz nemli bezle tekerleri güzelce temizliyor.

Fakat Cuma namazı için mescide girince bazılarının bana bakışlarından şunu anlıyorum: “Sen engellisin. Canım Cuma namazı sana farz değil ki.” Bunun bende farkındayım ama birde şöyle düşünsek:

Devletimiz camileri tüm vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onun da hakkıdır.

Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…


(Devam edecek)
Efkan VURAL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder