30 Aralık 2016 Cuma

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-58



Celal ÇELİK’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini ,sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını yeniden gözden geçirerek kısa ve öz olarak özet şeklinde sizlere sunmaya devam ediyorum.

Ne oldu bize;
Tarihi bir inceleyin; Geçmişine ve kültürüne sahip çıkmayan inançsız toplumlar hep yok olmuşlardır. Türk milleti ne zaman zora düşse Allah bu yüce millete bir önder göndermiştir. Milli mücadele de zafer, Avrupalı medeni ! bir komutanın deyimiyle “ölmeyi en iyi beceren millet”'in olmuştur. İnançlı Türkler için ölmek, dünya zindanından, cennette gül bahçesine girmektir.

150-200 yıl önce dünyanın süper gücü değil miydik? Ne oldu da böyle olduk? Ne zaman ki dinimizi yanlış uyguladık, gerileme başladı. Bu gerileme hala devam ediyor. Tembel ve saygısız bir millet olduk.

Trafikte arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler; şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysaniz ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.

Kimse islam dinini namaz ve oruçtan ibaret sayamaz. Bunlar kişisel görevimizdir ama bir de toplumsal davranışlar yani güzel ahlak var. Hoşgörü, sevgi, temizlik, dürüstlük, saygı, ...vs dinimizin önemli kurallarıdır.

Yolsuzluk, torpil, tembellik, rüşvet, terör gibi kavramlar asla dinimizde yoktur. Günümüzün tabiriyle, dinde reform yapmaya gerek yok, biz dinimizin özüne dönelim yeter...

Ne yazık ki bugün, geleceğimiz gençler, yavaş yavaş milli benliklerini unutuyorlar. Aslında çok da geç kaldık sayılmaz. Büyük bir inançla diyorum ki;

Bugün gafletle dünyaya dalmış gençlerimize, biraz tarih ve inanç tohumu atılsa, zamanda yeşereceğine inanıyorum.

Yeterince şükretmiyoruz 

Şeytanın en büyük oyunu insanların şükretmemelerini sağlamaktır. Rabbimiz Kuran’da Şeytanın bu hilesini haber vererek bizi uyarıyor. Ama yine de bu uyarıyı unutup aldanıyoruz.

Halbuki her an Allah’a şükür için “Elhamdülillah” demeliyiz. Nasılsın denildiğinde iyiyim hamdolsun demeliyiz. Diyoruz demesine de kalpten şükür hisleriyle dolmuyoruz. Öyle bir gafletteyiz ki sahip olduğumuz şeyleri düşünmüyoruz.

Yürümenin ne büyük bir mucize ve nimet olduğunu ve her an şükretmeniz gerektiğini en iyi biz engelliler biliriz. Bazen bakıyorum insanların nasıl yürüdüklerine şaşırıyorum. Önce bir ayağını kaldırıp öne atıyor. Ağırlık öbür ayağına biniyor. Dengeyi bozmadan böyle devam ediyor.

Hele bazen maçlarda saygı duruşunu izliyorum. İnsan kıpırdamadan dimdik ayakta duruyor. Acaba bir sopayı dimdik ayakta durdurmak için kaç dayanağa ihtiyaç olurdu. İnsanın ağaç gibi yeraltında kökleri yok. Ey yürüyebilen insanlar her ayağa kalktığınızda şükredin.

Ama bu mucizeye şükretmeyi Melun Şeytan bize unutturuyor. Çünkü bir şey sürekli olunca alışıyoruz ve böylece gaflete dalıp şükretmiyoruz. Hergün yediğimiz ekmeğin değerini ramazanda anlıyoruz. Aslında Rabbimizin orucu emretmesinin bir hikmeti de nimetlerin kıymetini anlamamızdır.

Sahip olduğumuz nimetlerin değerini anlayıp şükretmemizin bir yolu da hastane ziyaretidir. Ben emekli olduğumdan beri, pek çok kez hastanede yattım. Hastanede öyle hastalar gördüm ki halime şükrettim. Belki de bazıları da beni tekerlekli sandalyede görünce şükretmişlerdir.

Şikayete hakkımız yok. Bizim sahip olduklarımızı hayallerinde yaşatan nice insanlar vardır... Gözlerimin görmesine, konuşmaya ve müzik dinlemenin şükrünü nasıl yapsam?

Ben yürüyemediğim için üzülürken annesinin yüzünü görmeyi ve sesini duymayı hayal kuran binlerce genç var.

Allah şükrümüzü artırsın. En kapsamlı şükür ve Allah’ı hoşnut etmenin en iyi yolu namaz kılmaktır. Namaz bizim Allah’a karşı kulluk görevimizdir. Namaz kılarken Allah’ı sıkça anmış olup, Allah’a karşı şükretmiş oluruz.
Efkan Vural

 (Devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder